Kehânet, Hafız İbn-i Hacer el-Askalânî'nin tarifiyle; “gaybı bilme iddiasıdır. Bir sebebe dayanarak yeryüzünde meydana gelecek bir şeyi haber vermektir. Bunun aslı, cinlerin ve meleklerin konuşmasına kulak verip işittiğini, kâhinin kulağına ulaştırmasına
dayanır.”
Kısacası kehânet; gaybı bildiğini iddia edip, meydana gelecek olayları bazı cinlerden vb. haber alıp anlatmaktır. Bu işle uğraşana
kâhin denildiği gibi, “Arraf” da denir. Yıldızlara bakarak bu işleri yapanlar da vardır. Bu kişilere de “Müneccim” denilir.
Âlimlerden biri olan el-Ezheri -Allah ona rahmet etsın- şöyle der:
“Kahinler, Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-'in gönderilmesinden önce, Araplar arasında pek
yaygın idi.Rasûlullah-sallallahu aleyhi ve sellem- gönderilince, gökleryıldızlarla korundu. Böylece Cin ve şeytanların göğe giderek kulak hırsızlığı yapıp, kâhinlere haber getirmeleri önlenmiş oldu. Böylece Kâhinlik ilmi ortadan kalktı. Allah Teâlâ, kâhinlerin bâtıllarını, içerisinde hak ile batılı ayırdığı Furkan (Kur’an) ile ortadan kaldırdı. Allah Teâlâ, hatasından kâhinlerin aciz kaldığı gaybi ilimlerden dilediğine, Rasûlü -sallallahu aleyhi ve
sellem-'e vahiy yoluyla haberdar kıldı. Allah Tequot]âlâ'ya hamd-u senalar olsun ki artık günümüzde kehânet kalmamıştır.”
İbn-i Hacer el-Askalânî -Allah ona rahmet etsin- câhiliyye devrinde kehânetin yaygın olduğunu belirttikten sonra, çeşitlerini şöylece sıralamıştır:[b]